Bir ellerinde kabilenin kuvveti,
diğer ellerinde mal ve servetin gücü vardı… izzeti,şerefi, ve şöhreti bunların
üzerinde devşiriyolrlar; zayıf,kimsesiz insanların emeğini,namusunu,umudunu
sömürerek hor ve hâkir görüyorlardı…
Ebu Leheb ve onunla aynı
ideolojik eksende olanların ellerinde paraları (malları,mülkleri) vardı… Ancak
metreleri (doğru değer ölçüleri,ahlakları) yoktu… Hangi işe koyulsalar bozuk
bir parametreden yola çıkıyorlardı.
Kuran ise kabilenin (ulusun)
şiddetine,servetin kuvvetine yatırım yapanların, onları sürekli
Allah’tan,ahlak’tan bağımsız ortamlarda çoğaltma yarışı içinde olanların bu
değer verdiklerinin iman ve ahlak değerleri üzerine kurulmuş hayat pazarında
beş paralık değerlerinin olmadığını ilan etmekteydi.
Servet ve evlat (kabile,ulus)
kazananlar helal ve temiz yoldan kazanacaklardı ve kazandıkları mal ve
çocukları Allah’a\Ahlaka adayacaklar,ellerindeki rızkın arta kalanını muht(aç)
olanlara dağıtacaklardı (infak). Dağıtmadılar........ dağıtamadılar.
Kazandıklarını üst üste koyup
toplayıp yığarken ve yığıp toplarken, dağıtmaları gerekeni (rızkı)
dağıtamayıncada ne yazıkki kendilerini dağıttılar (tuğyan etti)ler. Tercihlerini hep fucurdan yana
kullanarak ekini ve nesli fesada verecek fikir ve ameller ürettiler.
Sene 610 Kadir gecesi;Şehvet
nesnesi haline getirilmiş kadınların,haklarına çok yönlü şeytanlık (hile) ile
tasallut edilmiş yetimlerin,analarından özgür doğmuş, ancak özgürlükleri ya kaba
kuvvetle teslim,yada para ile satın alınmış umudu sönük insanların;adalaet
arzusuyla yanmış yüreklerine evrensel bir iman ve ahlak müjdesi,onları sonsuz
umut fezasına taşıyacak kurtuluş (felah) haberi gelmişti. Haber,okuma ve kalem
ile anlaşılacak,müjdenin tadına ise
anlayıp yaşandıkça varılacaktı. Ve öylede oldu…
Paranın ve kabilenin gücüne iman
etmiş kapitalist\emperyalist zamparaların sürekli sömürmek için dağınık
tuttukları bu insanlar, Allahın ipine tutunarak ayağa kalktılar… Bu yeni
mesajla toplanıp yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak kaydı ile, eşit
istifade etme temeline dayalı derin ve köklü bir zihniyet devrimi yaşadılar.
Sömürülen emeklerinin, kullanılan
namuslarının,heder edilmiş şahsiyetlerinin,talan edilmiş bütün varlıklarının
hesabını sormaya başladılar. Bu sorgulama kesintisiz ve çok yönlü mücadeleye
(cihada) dönünce;Allah Ebu Leheb ve onunla aynı zulmün ortak paydasında
buluşanların nasıl bir devrilişle devrilip Tarih sahnesinden silindiklerine
bütün bir insanlık ailesini şahit tutmuştu...
Hırslı,cimri,nankör,zalim ve
gerçeklere karşı inatçı idiler… Sınırsız kuvvet hesapsız servet üzerinden
dünyalarını abad(cennet) edeceklerini zannediyorlardı. Ancak ne yazıkki hem
dünyalarını hemde ahretlerini berbat (cehennem) ettiler…
Kendilerini ebedi (dünya ve ahrette) koruyacaklarına inandıkları
servetleri,evlatları, kaleleri,korunakları ve barınakları;Örümceğin kendine
yuva örüp,sığındığı yuvanın,sarsılmaz bir sığınak olduğuna inanması gibiydi.
Oysa sığınakların en dayanıksızı örümceğin yuvasıydı keşke bilselerdi
(Ankebut41)
Kabilenin (ulusun),servetin ve
şöhretin köpük misali uçucu ve geçici olan cazibesine tapındılar. Hep onlara
doğru koştular… hep onlara doğru yoruldular…
Çölde susuz kalmış adamın su
kaynağı araması yerine,serabı su zannederek
oraya koşması gibi koştular koştular… sonunda Allah’ın takdiri ve müminler
üzerinden tecelli eden kudret ve kuvveti (sünnetullah) ile buluştılar.
Ve insanlığın yüz karası
olanların listesine katmerli çizgilerle isimlerini yazdırdılar. Veyl (yazıklar)
olsun onlara ve onların çağdaş tezahürlerine… Selam olsun ibret dersi alanlara